18 Ekim 2010 Pazartesi

HAYRETTİN KARAMAN’A REDDİYE-2


Okuyanlar bilirler, Emekli İlahiyat Profesörlerimizden, Yeni Şafak Gazetesi köşe yazarı Sayın Hayrettin Karaman’ın aynı gazetede yayınlanan ve hali hazırda http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=15.10.2010&y=HayrettinKaraman adlı Internet link adresini açarak okuyabileceğiniz yazısına bir reddiye hazırlayarak yayınlamıştık.
O yazıda http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=434365 Internet link adresinde tanıtımı görülebilecek olan, ”Çürüme” adlı yayınlanmış aynı kitabımızın kapağı altında ve müstakil konumlu “Kördöğüşü” adlı çalışmamızın, “Türban Muaviye’nin Mızrağının Ucundaki (Gibi) Olmasın!” ana başlığından bazı alıntıları da kendisine cevap olarak sunacağımızı belirtmiştik.
Ancak hacim darlığı nedeniyle konuyu ileriye bırakmıştık.
Fakat hem bu konuyla ilgisi, hem de ortaya çıkan gelişmeler karşısında, http://halk-ve-hak-icinozgur-kursu.blogspot.com/2010/10/fuze-kalkaninin-turbani.html adlı kendi Internet blok sayfamdan açılarak okunabilecek olan “Füze Kalkanı Türbanla Örtülüyor!” başlıklı yazımızı yayınladık.
Bu defa ise yeniden ve kaldığımız yerden alıntımızla devam ediyoruz!
Ediyoruz çünkü Sayın Hocamız o yazısında, kendisinin inandığı tarzda inanmayan Müslümanları dışlamakla kalmıyor, cahillik ve cüretkarlıkla itham ediyor, kaynak göstermeden iftira kokan suçlamalarla karşı görüşün insanlarına saldırıyorlardı.
Hatta “dindarlardan başı açık olanların, işin aslında başlarını örtmek istediklerini ancak mahalle baskısına benzer bir devlet baskısı nedeniyle örtemediklerini” iddia ediyordu.
Bu açıklamalardan sonra, alıntımıza geçebiliriz sanırım artık:

““İnancı gereği başını örtenler” lafı ayrıca teknik ve mantıksal olarak da yanlıştır. Aldatmaca bir tabirdir. Ülkemizde tartışmaya neden olar bu konu kesinlikle inancın gereği olmaktan ziyade bir siyaset konusudur. O nedenle “inancı gereği” lafı havada kalmaktadır. Bu konu kesinlikle, işi bayraklaştırma meselesidir. Bilgi kirliliği yaratılmak ve konu maniple edilmek suretiyle iş kotarılmaya çalışılmaktadır.
Acaba başını örtmeyenler inançsız mıdırlar? Veya Müslüman olduğu halde, Kuran’ın böyle bir emri olmadığını değerlendirenlerin durumu nedir?  Onlar din dışında mıdırlar? İnkarcı mıdırlar? Peki “Evet, öyle!” diyorsanız, bunca mezhep ayrılıkları nereden çıkmaktadır? Herkes her konuyu aynı şekilde mi anlayacaktır yada anlamıştır?
Bu sorulardan ikincisinin cevabı kocaman bir “Hayır!” dır. Mezheplerin ortaya çıkışı ise yorum farkındandır. Dolayısıyla işin ameli, yani eylemsel boyutlarını bir kenara bırakın, Mezheplerin inançsal konularda dahi fikir ve yorum ayrılıkları vardır.
Bu durumda kimin kimi “Din dışındadır.” ilan etmeye hakkı vardır? Buyurun işte, bu kitapta biz de bazı temel konulara, örneğin “kader” konusuna çok farklı bir yorum ve açılım getirdik! Diyanetin anlatısını reddettik! Şimdi biz din dışına mı çıktık? Hiç böyle bir şey kabul edilebilir mi? Elbette edilemez!
Tam tersine biz büyük bir hizmeti yerine getirdiğimize içtenlikle inanıyoruz! Büyük bir umutla, Allah’tan ödül bekliyoruz!
Yeniden ele aldığımız söze dönecek olursak sarınırım ki, “Başını örtmenin, farz olduğuna inananlar.” demek gerekecektir! Bu ifade daha doğrudur. Çünkü ülkemizde başını örtmenin farz olduğuna inanlar olduğu gibi böyle bir farzlığın olmadığına inanalar da vardır.
Aynı konuda bu insanlar; “Başı örtmenin farz olduğu biçimindeki kabul, yorumdan çıkmamaktadır! Böyle bir farz olsa bile bir Müslüman’ın vatandaşı bulunuyor olduğu devletin yasalarına uyması da farzdır. Hem de yorumdan çıkmayan  açık bir farzdır.” diyorlar!
Kabul edelim ki; “Farz ise de ne yapalım? Allah affeder! aç mı kalayım?” diyen ve bu durumun ızdırabını çekenler de vardır ülkemizde. Ve bu meseleyi siyasi, ticari, vs. bir çok alanda  bayraklaştıranlar da…!
Örnekleri artırmak mümkündür. Ancak bu örnekler maksadın anlaşılmasına yeterlidir.
Bu cümleden olarak söyleyeceğim son sözler şunlardır:
Başlarınızı örtmenin farz olduğuna inanıyorsanız, bu farza uymak gereği duyuyorsanız başlarınızı örtünüz! Ancak örtünüzü hiçbir yerde ve ortamda bayraklaştırmayınız. Özellikle başörtüsünün siyasette kullanılmasına asla izin vermeyiniz! Ayrıca devletinizin kurallarına uymaya da aynı özeni gösteriniz. Çünkü ona uymak da farzdır. Lütfen dengeyi bulunuz. Türban konusundaki yürüttüğünüz mücadele siyasi bir mücadeledir; bunu unutmayınız. Lakin sizlerinde siyaset yapma hakkınızın bulunduğunu da biliniz! Bu mücadelenizi o çerçevede yürütünüz. Din üzerinden değil…!
Bu konudan çıkar sağlayanlarla bağlatanlar devreden çıkarsa eğer, sanırım hiçbir sorun kalmayacaktır!
            Naçizane olarak ben de başın örtülmesi konusunda kesin bir farzın veya mecburiyetin olmadığını değerlendirenlerdenim. Bu açıdan olmak üzere, türban konusuna dayanak edilen “Ahzab Suresi” 59. ayet ile “Nur Suresi” 31. Ayetin anlamını aşağıya alalım, üzerinde biraz kafa yoralım:”
            Yoralım ama bu işi bundan sonraki makalemize bırakalım!
            Ve cahil, cüretkar, daha da öte İslam dışı mıyız gerelim?!
                                                      Av. Mehmet DURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder