21 Ekim 2010 Perşembe

HAYRETTİN KARAMAN’A REDDİYE-3

HAYRETTİN KARAMAN’A REDDİYE-3

            Biliyorsunuz Emekli İlahiyat Profesörü ve Yeni Şafak Gazetesi Köşe yazarı Sayın Hayrettin Karaman’ın http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/?t=15.10.2010&y=HayrettinKaraman Internet adresinde de yayınlanmış bulunan makalesinde, İslâm’ı kendisi gibi anlamayanları “cahil ve cüretkâr” ilan etmesi, “dindarlardan başı açık olanların, işin aslında başlarını örtmek istediklerini ancak mahalle baskısına benzer bir devlet baskısı nedeniyle örtemedikleri” biçimindeki iddiası ve AKP iktidarını türban konusunda kimseyle uzlaşmaması yönünde kışkırtması üzerine, kendisine reddiye biçiminde ve seri halinde makaleler yazıyorduk.
Bu defa da bunlardan 3.süne, http://www.kitapyurdu.com/kitap/default.asp?id=434365 Internet adresinde tanıtımı bulunan, ”Çürüme” adıyla yayınlanmış aynı kitabımızın kapağı altındaki “Kördöğüşü” adlı çalışmamızın, “Türban Muaviye’nin Mızrağının Ucundaki (Mushaf Sayfaları Gibi) Olmasın!”  adlı konudan yaptığımız alıntılarla ve kaldığımız yerden devam ediyoruz:

“Hemen şunu belirteyim ki;
(Dinsel anlamda Ahzap Suresi, ayet: 59 ve Nur Suresi, ayet: 31’den anlaşılması gereken farz olmuşluk, türban (başörtüsü) takılmazsa oradaki farziyetin yerine getirilmemiş olacağı, bu yönde kesin bir zorunluluğun varlığı anlamında değildir!)
 Ahzab Suresi ayet, 59:
“Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (dışarı çıkmaları gerektiğinde) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.”
Bu ayet üzerinde fazla durmayacağım. Sadece, pijama, gecelik veya eşofman benzeri, ev içi yada yatak kıyafetleriyle dışarı çıkıp oralarda gezinenlere bir gönderme yaparak işi bitireceğim. Çünkü bu ayet daha çok bununla ilgilidir.
Şimdi gelelim ikinci ve asıl olarak ele alacağımız ayete:
Nur Suresi 31. ayet aynen şöyledir!
 Mümin kadınlara da söyle, gözlerini korusunlar; Namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler! Örtülerini ziynetlerini gizleyecek şekilde örtsünler.” ……… ”Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar…….”
((Hayrettin Karaman ve benzerlerinin anlayışlarına bakılırsa,) sanki tüm kadınlar deliydi(!) Öyle ya ayaklarını “zıp zıp” diye yere vuracaklar, ziynetleri şangırdayacak, böylece ne taktıkları yada ziynetlerinin nelerden ibaret olduğu başkaları tarafından anlaşılmış olacaktı....(!) Hiç böyle bir şey olabilir mi? Aslında burada sözü edilen husus, kadının cinsel obje olarak teşhirinin yasaklanmasıdır. Bahsi edilen ziynet de kadının göğüslerinden bakası değildir. Demek ki göğüsler örtülmelidir. Daha doğrusu örtme emri, göğüslere ve cinsel obje olarak teşhire dönük bir emirdir. İşin bu noktası tartışmasız ve kesindir aslında)
“…….Ey müminler! Hep birden Allah’a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.”
Çoğunlukla bazıları bu ayeti bizim yukarıda verdiğimiz biçimde değil de, aşağıda vereceğimiz şekilde anlamlandırmışlardır:
           “Mümin kadınlara da söyle;” ……… “ziynetlerini teşhir etmesinler! Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler.” ………. “Gizlemekte oldukları ziynetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar…….”

Araştırmalarım sonucuna göre şunu açıkça belirteyim ki; ayetin Arapça orijinal metninde o günün Arapça’sında başörtüsü anlamında kullanılan kelime özellikle kullanılmamış. Ne var ki bu kelimeyi halen tesbit edemedim. Araştırıyorum; bulunca sizlerle paylaşacağım.
İşin daha ötesi, baş veya başörtüsü anlamına gelebilecek herhangi bir kelime de yoktur Ora’da. Başörtüsü sözü kesinlikle yorumdan çıkmaktadır! Dolayısıyla açık ve net bir emir değildir.

Burada (tercih edilerek) kullanılan kelime; “hımar” kelimesidir. Bunun karşılığı kesinlikle başörtüsü olmayıp, genel bir örtüyü ifade eder. Yani o örtüyü masaya örterseniz masa örtüsü, elbise üzerine örterseniz elbise örtüsü, pencere önlerine örterseniz (çeker, veya asarsanız) perde olur. Nihayet başa örterseniz de başörtüsü olur.
Ancak burada önemli bir konu var ki o da:
“Hımar” kelimesi ile Arapça “başörtüsü” demek gerekirse, “hımarürres” denmelidir. Çünkü “res” kelimesi Arapça’da baş demektir.
Demek oluyor ki başın örtülmesi açıkça emredilmiş, açıkça emredilmek istenmiş olsaydı, sadece ve sadece “hımar” sözcüğü tercih edilmeyip, başa vurgu yapılarak ayet içeriğinde “hımarürses” kelimesi kullanılması gerekecekti. Halbuki bu belirleme açıkça yapılmamıştır.
Dolayısıyla ayet içeriğinde geçen örtü ile “başın örtülmesi gerektiğini” söyleyenlerin bu söylemleri, kendi yorumlarından ibarettir. Yorumdan çıkarmaktadırlar yani! Bu husus apaçıktır!
Bu duruma bir başka kanıtımız Maide Suresi 6. ayetteki abdest uzuvlarının tanımlanış biçimi olsun.
Orada, abdest alırken elin dirseklere kadar ve yüzün yıkanması emri ile başın meshedilmesinin yeterliliği yoruma meydan bırakmayacak şekilde açıkça belirlenerek verilmişken ayakların yıkanması yahut meshedilmesi yoruma açık biçimde verilmiştir!
Bu durum karşısında, başın örtülmesi konusunda, ilgili ayetteki ana manâ bir kenara bırakılarak, yine ana manâ yanında zayıf kalan ve yorumdan çıkarılan bir anlam sanki yegane zorunlulukmuş gibi halka dayatılmamalıdır.
(Dayatılmamalıdır; çünkü, aşağıda daha da net izah edeceğimiz gibi bu anlam zorlama bir yorumdur işin esasında.)”
Bunlardan bile anlaşılacağı üzere Sayın Profesör’ümüzün; "Başörtülerinizle yaka ve göğüslerinizi de örtün" mealindeki ayeti, "başınızdan alın da onunla göğsünüzü örtün" şeklinde anlamaya, yorumlamaya çalışıyor.  Biri diğerine "Etekliğinle dizlerini ört" dediğinde bundan "etekliğini çıkar veya aşağıya çek, üst tarafın açılsın, dizlerin örtülsün" manasını anlamak ne kadar absürd ise o anlayış da o kadar saçma! biçiminde buyurdukları türden bir durum da yok ortada! Yaptığı tamamen bir karalamaca!

Anlatı ve alıntımıza devam edeceğiz efendim!
Saygılarımla…
                                  Av. Mehmet DURAN

1 yorum:

  1. Mehmet Bey, sizi fıkıh ilmi almadan alimlik yapar gibi görüyorum.

    YanıtlaSil