13 Ekim 2010 Çarşamba

TÜRBAN SORUNU ÇÖZÜLDÜ(!)

          TÜRBAN SORUNU ÇÖZÜLDÜ(!)

            Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde “türban sorunu” birden bire “şak” diye çözülüverdi(!) Bunu çözen, hepimizin bildiği gibi kahraman memleket evladı(!) ve büyük mucit(!), YÖK Başkanımız, Sayın Prof. Dr. Yusuf Ziya ÖZCAN oldu. Doğrusu kendisini bu cesareti ve buluşu için Yürekten kutulamaktayız(!)
Öyle ya: Bu sorun üzerinde onca ilahiyatçı, hukukçu, siyasetçi ve memleket evladı çalıştı, çalıştı ama bir türlü netice alamadı! Sağ olsunlar(!) kendileri büyük bir başarıya(!) imza attılar ama….
Dediğimiz gibi bu sorunun üzerinde kimler çalışmadı, kimler…?

-Hatta bunlardan birisi, belki de ilki Haz. Ali’dir. Lakin o dahi çözüm bulamamıştır(!) bu vb. türden olaylara!  Bulamamıştır çünkü bildiğiniz gibi Sıffın’da Muaviye ile tutuştukları savaşı tam da galip bitirecekken, Muvaviye ve yardakçılarının bulduğu bir dinsel değer kullanısı ile alt olmuştur. Böylece kazanımı akamete/ kesintiye uğramıştır.
Bu hile ise şudur ki: Muaviye kendi askerlerinin mızrakları ucuna Mushaf (üzerinde Kuran yazılı kitap) sayfalarının taktırıp “Aramızda Kuran hakem olsun!” sözlerini bağırtarak onları savaş alanına sürmüş! Andığımız biçiminde uygulanan, sonuçta Haz. Ali’nin Devlet Başkanlığını elinden aldıran sürece işte bu yolla girmişti.
Oylayın başlangıç safhasında Haz. Ali her ne kadar; “Mızrak ucuna takılı olanlar kuran değildir. Yazı ve kağıttır. Semboldür. Kuran bunlardan bağımsızdır. bunlar kutsal değerleri kullanıyorlar vb.” şeyler söylemişse de kendi askerlerinin dahi bir kısmını ikna edememiş, yukarı paragrafta andığımız netice ortaya çıkmıştı.

-Zamanlar su gibi akıp geçti…! Nihayet ülkemiz insanı için tarihin tekerleği, Sevgili Atatürk’ümüzün önderliğinde ileri doğru en güçlü dönüşümünü gerçekleştirdi. Bu aşamada en büyük hizmetlerden birisini de dinimiz ve dinsel değerlerimiz gördü.

-Ancak kısa zaman sonra rahibelerinin kıyafetine benzer bir kıyafet, “yegane İslâm-i örtünme/ baş örtme biçimidir!” benzeri sözlerle siyaset alanına sürüldü. Muaviye’in çocuklarınca…

-Nice ilahiyatçılar çıktı ortaya ve dediler ki: “Nur Suresi 34. ayet hükmü diye ortaya konan ve kadınların saçları görünmeyecek şekilde başlarını örtmelerinin zorunlu olduğu biçimindeki anlayış zorlama bir yorumdur! Burada açık emir yoktur. Bu ayetin özü esasen kadınlarımızın kendilerini ortaya yerde “hafif meşrep”  ve cinsel obje olarak teşhir etmemeleri üzerinedir!”
Ne çare ki, bunları pek dinleyen, dinlemek isteyen olmadı. Hatta böyle söyleyenler nice eza ve cefalar gördü. Bunlardan birisi de ilahiyatçı Prof. Dr. Rahmetli Bahriye Üçok Hanımefendi’dir. Ki muhtemelen bu yöndeki açıklamaları nedeniyle can verdi  Merhume!

-Başa türban takılmasının Üniversitelerde serbest kalması için nice kanunlar çıkarıldı. Hatta Anayasa değişiklikleri bile yapıldı. Yapıldı ve bu konunun “dinsel bir zorunluluk olmaktan ziyade, Sıffın Savaşı’nda Muaviye’nin mızrağının ucundaki Mushaf sayfalarına benzeyen siyasi bir sembol olduğu, bunun esasen dinsel açıdan da mahsurlar taşıyabileceği” anlamına gelebilecek biçimdeki hüküm ve yorumlar, başta Anayasa yapıcılarımız, Anayasa Mahkememiz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve nice bilim adamı, ilahiyatçı, düşünür, hukukçu, siyasetçi ve aydınımızca ortaya kondu.
Böylece konu hukuksal açıdan kesin bir hükme bağlandı ki; Türban siyasi semboldür! Ve bu uygulama kamusal alanlarda vücut bulamaz…! Böylece hükme bağlandı.
Bağlandı ama yine de bir türlü çözülemedi.

-Bu anlamda, ülkede nice siyasi partiler kapatıldı. Hatta mevcut İktidar Partisi bile kapatılmayı kıl payı atlattı. Herkesin malûmudur ki, kendilerinin “lâiklik karşıtı eylemlerin odağı oldukları” Anayasa Mahkemesince tesbit edildi. Yine herkesçe bilindiği gibi hukuksal değil, tamamen siyasal bir karar ve ufak bir para cezasıyla “ yırttı paçayı”... 
Ve bir müddettir görünürde sessizleri oynuyordu…!? Bilemem; belki de oldukça derinden çalışıyordu!? Kendileri her ne kadar inkar etseler de bu tarz, onların genel çalışma biçimiydi çünkü.

-Eh…! En sonunda ve geçtiğimiz günlerde…
Birden bire ortaya, ülkemizin kahraman evlatlarından(!),  büyük mucit (!), YÖK Başkanımız, Sayın Prof. Dr. Yusuf Ziya ÖZCAN çıkıverdi. Çareyi bulmuştu(!) Ve çözüverdi(!) hemencecik sorunu…(!)

Nasıl çözdüğünü hepiniz biliyorsunuz:
Bir genelge yayınlayarak tüm üniversitelerimize gönderdi Sayın Başkan… Ve “Türban takan öğrenciler hakkında sadece tutanak tutulacak (fişleme) başkaca bir işlem yapılmayacak” diye yazdı oraya… Ve böylece bitirdi işi…(!)
Vay; çok sağ olasın…(!) Sayın değerli Hocam…(!) Çok sağ olasın…(!) Sorunun çözümü ne kadar basitmiş meğer(!) Basitmiş ama tarihler boyunca kimse bilememiş, kimse çözememişti(!)
Bu genelgeyi sanırım artık Danıştay da iptal edemez(!) Edemez(!) çünkü, Haz. Ali başta olmak üzere nice tarihsel kişilik yenik düştü(!) bu türden mücadelelerde! Öyleyse Danıştay da kim oluyormuş(!) efendim…? Sakın; dava mava açmayın(!) orada!
Zaten hep derler; “Tarih tekerrürden ibarettir.” diye…
Bilmem ki öyle midir?
Bilmem ama, yine de ben…
Hepimizi kutluyorum en derinden…(!)
                                         Av. Mehmet DURAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder